Blog

Video Sanatı’nın Ustası Borusan Contemporary’de: Bill Viola “Geçici”

30 Eylül 2019 Pzt

1960’ların ortalarında başlayan Video Sanatı bugün dönemlerini tespit ederek, analiz edebileceğimiz bir tarihselliğe sahiptir.

FIRAT ARAPOĞLU
firat.arapoglu@gmail.com

Aslında video 1970’lerin başına dek, yani teknolojik evriminin ilk dönemlerinde, sanatsal bir disiplin olarak görülmüyordu. Zira videonun erken dönem görüntüleri çok etkili değildi ve bu, ses için de geçerliydi. Analog video kayıtları düzeltildikçe ve kopyalandıkça, renk kaybediyordu; kayıtlar, müdahale edildikçe değişime uğramaktaydı ve farklı makinelerde gösterildiğinde, görüntü istikrarı yakalanamıyordu. Fakat, tüm bunların yanında videonun en önemli özelliği, tekrar edilebilirliği olmuştu. Öte yandan 1970’lerde biçim ve içerik açısından derece derece değişiklikler yaşanırken dönemin genç nesil video sanatçıları, donanımların gelişmesiyle ve farklı bağlamlarla ön plana çıkmaya başlamıştı ve ön plana çıkan isimler arasında Bill Viola bulunuyordu. Çalışmalarında görüntü ve ses algısıyla karmaşık bilişsel süreçleri sorgulayan Viola, istikrarlı bir biçimde, özellikle portreciliği merkeze alarak, bireysel ve toplumsal ruh durumlarını çalışmalarına konu edinmekteydi.

Bill Viola, 14 Eylül 2019 – 13 Eylül 2020 tarihleri arasında Borusan Contemporary Genel Sanat Direktörü Kathleen Forde küratörlüğünde “Geçici” başlıklı sergisiyle Borusan’da yer alıyor. Türkiye’de ilk kez bu kadar geniş ölçekli biçimde işleri gösteriliyorken hem Viola’nın sergide yer alan işlerine hem de genel olarak sanat tarihindeki konumuna biraz yakından bakmanın yararlı olacağını düşünüyorum. Bill Viola’nın video sanatıyla ilgisi 1969’da Syracuse Üniversitesi’nde elektronik medya üzerine çalışmasıyla başlamıştır. Üniversitedeki deneysel stüdyolarda yeni medyaya dair birçok aracı keşfeden sanatçı, resim öğrenimi devam ederken, nihai üretim aracını seçme sürecine girmişti. Viola video alanında yetkinleştikçe, yüksek teknoloji ürünü bir üretim pratiği yerine, insanlık durumlarını sorgulayan çalışmalara imza atmaktadır. Sanatçı bir röportajında bu konu hakkında şunları söylüyor: “Hakiki soruşturma yaşam ve kendiliktir; medium bu sorgulamada sadece bir araçtır”. Bu açıklama bize, Viola’nın sanata yaklaşımındaki resimsel ve duygusal yönelimi göstermektedir.

Bill Viola, Chott el-Djerid (Işık ve Isıyla Portre), 1979.
© Bill Viola Stüdyo izniyle.

Sergide Bill Viola’nın 1970’lerin sonundan yakın dönem çalışmalarına dek şahit olacağımız bir seçki yer alıyor. Temelde görsel algı ve illüzyon üzerine düşünen ve çalışan önemli isimlerden birisi olan Viola’nın sergide yer alan erken tarihli çalışması “Chott el-Djerid (Işık ve Isıyla Portre)” (1979), adını Tunus Sahra Çölü'ndeki büyük tuz gölünde alarak, çöl sıcaklığı ve ısısının yaratmış olduğu serap görme durumunu sorunsallaştırıyor. Tunus, Illinois ve Saskatchewan eyaletlerindeki çekimlerden oluşan çalışma, farklı iklim koşullarında ortaya çıkan oryantasyon bozukluğu ve tekinsiz olma halini görselleştiriyor. Gerçeklik algısını masaya yatıran bu erken tarihli örnek, fiziksel olanla psikolojik olan arasındaki gerilimi, halüsinasyon görme mantığı üzerinden masaya yatırıyor. 

2000’lerin başlarından “Yükseliş” çalışmasında üzerinde kıyafetleriyle bir erkeğin suya düştüğü an, su altındaki durgun manzaranın dağılışı ve düşüşünün yavaşlatılmış görüntüsü görülmektedir. Durgun manzaraya giren figür vücudunun yavaş hareketliliğiyle su yüzeyinde asılı kalır ve ardından derine batarak kadrajda kaybolur. Böylece çekimin başlangıcındaki manzaraya dahil olan beden, görüntüden çıkarken manzara eski haline döner. Çalışmanın teması olan yaşam döngüsü hem bu sergideki çalışmalar hem de Viola’nın diğer birçok çalışmasında karşımıza çıkacaktır.

“Gözlem” çalışması bir grup figürün cepheden izleyiciye bakarken, bakışlarının kadrajın sağ alt köşesine sabitlenmesiyle oluşturulmuştur. Çalışma alışılageldik portre geleneğinin refleksinin dışında kurgulanmıştır, zira portelerde figür bakışı genellikle cepheden ya da ¾ pozisyondan ama sıklıkla yukarıdan bir biçimde yansıtılır. Viola bu videoda ustaca performatif bir geçişlilik içerisinde- figürlerin sağ alt alana bakmalarıyla- kutsallığı değil, acıyı anıtsallaştırmıştır. Diğer bir kalabalık kompozisyona sahip “Tempest (Study for the Raft)” (2005), farklı kökenlerden gelen on dokuz erkek ve kadının, yüksek basınçlı suya maruz kalmasını göstermektedir. Bu süreçte figürlerin bazıları yere devrilir, bazıları ayakta sağlam kalıp, diğerlerin destek verir. Nuh Tufanı’nı anımsatan video, toplumsal bir varlık olarak insanlığın en temel dayanışma olgusunu görselleştirmektedir.

2000’lerin sonlarından “Üç Kadın” çalışması, bireyin iç-yaşamını dönüştüren zaman ve süreçleri sorgulayan, "Değişimler" serisinin parçalarından birisi. Mutasavvıf İbn El Arabi’nin “yaşamı sonu olmayan bir yolculuk” olarak tanımlaması üzerinden hareketle oluşturulan videoda, önce karanlık bir alandan sessizce bir anne ve iki kızın gelişi, bir tür zaman geçidi gibi düşünülebilecek su duvarından geçtiklerinde ise renk – ya da can- kazandıkları görülür. Kısa bir süre sonra ise anne karanlık alana geri dönüleceğini belirterek, çocuklarını bir kez daha bu alana çeker. Bu kez Hades ve Persephone öyküsü akla gelmektedir. “Atalar” videosunda (2012), ikili portre geleneği karşımıza çıkar. Kadrajda flu görüntü sonrasında netleşerek yaşama kavuşan anne ve oğlu, çöl boyunca zor bir yürüyüşü gerçekleştirmektedir. Manzara içerisinde kararlılık ve dayanışma olguları bilince ulaşır.

Diğer bir ikili portre olan “Karşılaşma” (2012) iki kadının yaşamı üzerinden hareket ediyor. Farklı izlekte yola düşen, birisi genç diğeri daha yaşlı iki kadın, kısa bir karşılaşma süreci ardından, biri diğerinin yoluna geçerek, yolculuklarına devam etmektedir. Zaman ve mekan-dışılık yine bu videoda karşımıza çıkan olgular arasında. Sıvıya dair videolar içinde “Madison” su altındaki genç bir kızı, “Sharon” ise yine aynı biçimde genç bir kadını göstermektedir (2013). Son olarak “Dava” çalışması (2015) iki dikey ekranda beliren genç bir kadın ve erkeğin kırmızı, siyah ve beyaz sıvılar altında kalışlarını gösterir. Bu sıvılar kan, toprak ve su üzerinden, yine, yaşam döngüsüne referans veriyor.

Kathleen Forde’un belirttiği gibi, Viola’nın çalışmaları doğum, ölüm, korku ve gerçeklik gibi konuları ele alıyor. Çalışmalardaki sekans yavaşlığı ve figürlerin bulunduğu esrarengiz ortamlar, hikayelerin görsel dilini güçlendiriyor. Viola’nın algının göreceliğini ve insana oynadığı oyunları, bu kapsamlı sergide topluca görmek, önemli bir deneyim olacak. Duyusal deneyimler, zamanın göreceliği – zamanın hızlanması ya da yavaşlaması – ve geçmiş-gelecek tespitlerinin izafiyeti, sergiye dair anahtar sözcükler arasında. Forde, sergiye dair metninde izleyicilere Viola’nın çocukken yaşadığı boğulma deneyimini anımsatıyor ve sanatçının “su” ile olan ilişkisine dair bir ipucu sunuyor – Viola altı yaşında ölümcül bir boğulma tehlikesi yaşamıştı. Forde, yine de bu olguyu otobiyografi üzerinden değil de, deneyim üzerinden okumayı salık veriyor. Ayrıca sanatçının 2001 tarihli “Teslim Olma” videosunun da kanımca, bu olguyu en iyi işlediği çalışmaları arasında olduğunu anımsatmalıyım. Viola, tüm işlerinde rahatlıkla görülebileceği gibi, aslında insan olmaklığa dair birçok bilindik olguyu, onlara yoğun bir biçimde odaklanarak ele alıyor.

Sanatçının Zen Budizm, Hıristiyan ve İslam Tasavvufu’na olan ilgisi, söz gelimi, çok yavaş geçişlere sahip hareketli videoyu kullanmasında görülebilir. Örneğin Getty Müzesi’nde 2003 yılında gerçekleştirilen “Bill Viola: The Passions” sergisi kapsamında müze tarafından sipariş edilen “Çıkış” videosunda (2002) Hıristiyan ikonografisi, Masolino da Panicale’nin İsa’nın çarmıhtan indirilerek Meryem tarafından kucaklandığı “Pietà” sahnesinden esinlenmeyle kullanılmıştı. Ama, ikonografik açıdan aynı video İsa’nın yeniden-canlanmasını işleyen “Diriliş” sahnesini de anımsatır. Bu da bir kez daha Viola’nın doğum ve ölümü bir arada işleyerek, gerilimi ustaca vermesini göstermektedir. Metafizik, sanatçının ve işlerinin anlaşılmasında yardımcı olacak önemli verilere sahip. Tabii başat olarak doğum, ölüm, dayanışma gibi insanlığın temel varoluşsal ve duygusal pratiklerini mercek altına aldığını unutmadan.

1990’lardan itibaren, video sanatçıları müzeler ve galeriler tarafından sahiplenilmeye başlamıştı. İnternet ve yeni medya kavramı yaygınlaşırken, video sanatı artık sanat tarihsel olarak dönemselleştirilebilecek bir geçmişe sahip oluyordu. Bu şekliyle, sanat tarihinin sıklıkla yaptığı gibi, bazı sanatçılar “video sanatının ustaları” olarak seçildi. İşte Nam June Paik, Bill Viola, Gary Hill, Tony Oursler bu isimler arasındadır. Bruce Nauman, Vito Acconci ve Paul McCarthy gibi isimler de özellikle performans dokümantasyonuna dayalı erken dönem çalışmalarıyla bu gruba dahil edilir. Bill Viola’nın “Geçici” sergisi, artık kurumlar ve koleksiyonlar bağlamında birer kültürel ve sanatsal değer haline gelen sanatçının çalışmalarından örneklerle, izleyiciye video sanatı tarihinin bir kesitine tanık olma şansını sağlıyor.     

 

İstanbul Art News'un Eylül 2019 özel sayısında yayımlanmıştır. İstanbul Art News'un izniyle.

YAZAR HAKKINDA
Fırat Arapoğlu sanat tarihçisi, eleştirmen ve bağımsız küratör olarak İstanbul’da çalışmaktadır. Altınbaş Üniversitesi’nde İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyal Bilimler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.Türkiye ve yurtdışında birçok serginin küratörlüğünü yapmıştır. 2019 projeleri arasında: “Future Unforgettable”, Krassimir Terziev solo sergi (2019, Versus Art Projects, İstanbul), “Beşinci Anlaşma”, Esra Satiroglu solo sergi (2019, Summart, İstanbul), curator of “Simbart One-Day” solo show Programmes ve Simbart’ın tek günlük solo sergi programları sayılabilir. 3. Çanakkale Bienali’nin ile 3. ve 4. Uluslararası Mardin Bienalleri’nin eş-küratörlüğünü yapmıştır. Türkiye’de yurtdışında katkıda bulunduğu sanat dergileri arasında Genç Sanat, Art-İst Modern & Actual, ICE, ARTAM, Art Unlimited, Critical Culture, RH+, İstanbul Art News ve Flash Art sayılabilir. Birgün, Cumhuriyet ve SOL gibi gazetelere de katkıda bulunmuştur. Sanat ve sanat eğitimi üzerine yazdığı makaleleri uluslararası sempozyumlarda sunmuştur. Aynı zamanda İstanbul Modern Art Museum, Moda Sahnesi, Narmanli Sanat, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde konuşmalar yapmıştır. Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği AICA-Türkiye’nin 2018-2020 başkanlığını yapmaktadır.

Sayfayı Paylaş