Gelişmiş görsel teknolojilerle seyirciyle etkileşimli projeler üreten Universal Everything’in Akışkan Bedenler başlıklı sergisi 15 Eylül'de Borusan Contemporary'de açılıyor. Naz Kocadere, bünyesinde sanatçı, tasarımcı, animasyoncu, müzisyen ve yazılımcıları barındıran küresel kolektifin yaratıcı direktörü Matt Pyke ile sergi vesilesiyle görüştü.
NAZ KOCADERE
nazkocadere@gmail.com
Sanatçı, tasarımcı, animasyoncu, müzisyen ve yazılımcılardan oluşan küresel kolektif Universal Everything, Akışkan Bedenler başlıklı sergisiyle Borusan Contemporary'de. Gelişmiş görsel efekt teknolojileriyle elde edilen hareketli görüntülerin sunulduğu sergiyi, film ve medya küratörü Conrad Bodman ile Universal Everything’in yaratıcı direktörü Matt Pyke birlikte kurgulamış. Sergide, kendilerini “yaratıcı işbirlikçileri” olarak tanımlayan kolektifin insan formu odaklı işlerinin yanı sıra, ilk defa görülebilecek yeni çalışmaları da sunuluyor. Eserler, geniş formatta projeksiyonlar, izleyiciyi içine alan mekanlar ve çoklu, interaktif ekranlarda gösteriliyor. Bu sergileme tercihleri, Matt Pyke’ın değerlendirmesiyle, izleyicilerin çevrelendikleri mekanların içinde çoklu görüş açılarını etkileşimli olarak deneyimleyebilmelerini sağlayacak.
Akışkan Bedenler, insan formunu merkeze alırken, bireyin hem karakter özelliklerini hem de bir kolektifin parçası olarak davranışlarını araştırıyor. Portre II, Yüce İnananlar II ve Yürüyen Şehir başlıklı eserlerde bireyin bedenine ve bu bedenin yeniden şekil alma, dönüşme ve uyum sağlama kapasitesi/kabiliyeti/potansiyeli inceleniyor. Eserlerde geleneksel tarihi referanslara da yer veren içerikler en yeni teknolojik yöntemlerle farklı zamanlara taşınıyor. Bireye ve topluma dair evrensel okumaların, gelecek teknolojileriyle bugün sergilenişi, sergi deneyimini çoklu zamanların buluştuğu bir araştırmaya dönüştürüyor. Bununla birlikte, eserlerin seyirciyle etkileşime geçerek her deneyimde yeniden şekillenmesi, sergiyi sadece o anda izlenebilen bi aracıdan öteye, zamanları aşan bir yere taşıyor. Sergiyi deneyimleme biçimi ‘o an’a odaklı olarak zamanla birlikte daima akıyor, sergilenme süreci seyirciyle birlikte varoluyor.
Naz Kocadere: Sanatın uluslaraşırı olması, sınırlar ötesine ulaşması düşüncesini dikkate alırsak, teknoloji insanlık için evrensel bir görsel-işitsel dil sunabilir mi?
Matt Pyke: Sosyal medya içeriğinin giderek artması homojenize bir estetiğe yol açıyor, görsel mem/”memes” (visual memes) yeni küresel dilimiz haline geliyor. Emoji, selfie ifadeleri, sınırsız bina tırmanan Go-Pro videoları gibi örneklerin tümü anlam ve duygu üzerinden iletişime geçmek için insan formunu kullanıyor, dilin sınırlarını aşıyor.
MATT PYKE
N.K.: Teknoloji, insanların bireyseliklerini güçlendirerek onların birbirleriyle organik ilişki kurma ihtiyacını baskı altına almış olabilir mi?
M.P.: Bugün, teknolojiyle ilişkimiz “kısmî (semi) ilişkiler” üzerine kurulu-görüntülü sohbet, çevrimiçi ilişkilerde %49 oranda organik hissetmemizi sağlıyor. Yarı-gerçekçilik, görüntülü sohbet sadece iki duyudan yararlanır-görme ve işitme. Hala dokunma, tatma ve mekansal duyusal deneyimlerin eksikliğini duyuyoruz.
N.K.: Yürüyen Şehir başlıklı eser, 1960’ların mimarlık pratiği Archigram'ın ütopik görüşlerine atıfta bulunuyor. 1960’ların devrimsel atmosferinde, adını 9,5 sayı yayımlanmış bir dergiden ve onun çevresinde örgütlenmiş bir grup genç mimardan alan avangard Archigram, bir dizi ütopik proje gerçekleştirmişti. Grup, teknolojik olanakların sınırlarını zorlayarak mimarlıkta, ütopya, düş, fantezi ve mizahı birbirine bağlamış, kentsel deneyimlerin standartlarına meydan okuyuşuyla hatırlanıyor. Teknoloji ve toplum tartışmalarını da göz önünde bulundurarak, şehirlerin nasıl bir dönüşümden geçtiğini düşünüyorsunuz?
M.P.: Şehirler, son derecede işlevsel organizmalar gibi çalışırlar - güçlü/sağlam atardamarlar (altyapı), sağlam bilgi akışı, kültür, zenginlik demektir. Bir tarafta, kitlelerin yakın işbirliğindeki topluluklarla, yoğun ve fiziki şehirlere; diğer taraftaysa mesafeli bir işbirliğiyle bir araya gelen çevrimiçi toplulukların, dilediği herhangi bir yerden verimli çalışma özgürlüğüyle, sanal şehirlere göç ettiğini görüyoruz. Bu durum, (fiziksel işbirliği amacıyla) şehirlere göç ve (sanal işbirliği amacıyla) şehir dışına göç arasındaki zıtlıkla sonuçlanıyor.
Universal Everything, Yürüyen Şehir, 2014
N.K.: Portre başlıklı eser, canlı ve hareket eden bir yüzü resmetmek için, dijital bir tuvalde dijital fırça darbelerini kullanıyor. Rönesans portre geleneği ile yeni medya teknolojilerinin referanslarını bir arada okuduğumuzda da, kimlik daima değişen ve gitgide evrilen bir olgu. Mobil fotoğrafçılığın erişiminin artmasıyla kaçınılmaz ‘selfie’ çağı ile ilgili olarak, portre geleneğinin mevcut durumunu nasıl tanımlarsınız? Kimliklerin farklı kültürler, diller, kodlar ve bağlantılar üzerinden yeniden incelenmesiyle, portre ve kimlik arasındaki bağlantı neye dönüşüyor?
M.P.: Fiziksel karakteriniz ile kendinizin ideal versiyonunuzu çevrimiçi nasıl sunduğunuz arasında artan bir kopukluk var; Facetune gibi mobil uygulamalar kilonuzu, cildinizi, cilt renginizi, lekeleri “geliştiriyor.” Hakiki, mükemmel olmayan kişiyle gerçek hayatta görüşmek sürreal bir hale geliyor, artık o tanıdığınızı sandığınızdan farklı bir öze sahip oluyor.
Universal Everything, Geleceğin Ekranları, 2016-2017
N.K: Geleceğin Ekranları başlıklı eser, 13 günlük nesnenin ekranlara dönüştürme potansiyelini araştırıyor. Bu dizideki örneklerden biri olan, üzerinde neon ışıklı ekranla ‘beni besle’ yazan balıklar, işlevsellik fikrini yansıtıyor. Tasarım pratiklerini sanatla birleştirerek, yenilikçi teknolojileri sanatsal platformlarda bir araç olarak yöneterek, uygulamalarınızın yararlı bir bileşeni olduğunu düşünüyor musunuz? Öte yandan, sanatı faydalı çıktılar sunacak olası bir platform olarak görüyor musunuz? Sanat misyonunun tarih boyunca nasıl geliştiğini düşünüyorsunuz?
M.P.: Genellikle ‘Spekülatif Tasarımcılar’ (Speculative Designers)* olarak çalışıyoruz, yeni ortaya çıkan zorluklara prototip çözümler öneriyoruz. Henüz var olmayan problemlere potansiyel çözümler sunuyoruz. Gelecek Ekranları ile bu görüntü içeriğinin, bir dekorasyon olmanın ötesinde hangi işlevlerin yerine getireceğini değerlendiriyoruz. İçerik bağlamında akıllı bir farkındalık gösterebilir mi? Teknoloji, sahibi ile nasıl konuşabilir?
* "Spekülatif tasarım, tasarım pratiğini (ve modernist tanımını) sorgulayan eleştirel düşünme ve diyaloga dayanan söylemsel bir uygulamadır..." Elvia Vasconcelos, 23 Temmuz, 2017
orjinalinden çeviri: "Speculative design is a discursive practice, based on critical thinking and dialogue, which questions the practice of design (and its modernist definition)." 23 Temmuz, 2017 https://elviavasconcelosblog.wordpress.com/2017/07/23/part-3-what-is-speculative-critical-fiction-design
YAZAR HAKKINDA
Naz Kocadere
Naz Kocadere, İstanbul’da çalışan ve yaşayan sanat yazarı ve küratör. SALT Galata’da Asociación de Arte Útil platformu ortaklığında kurulan ‘Yararlı Sanat Ofisi’nde Türkiye’deki yararlı sanat örnekleri üzerine arşiv, araştırma ve tartışma programlarını yürüten ekipte yer aldı. Bağımsız sanat inisiyatifi MARSistanbul’da sergilenen ‘Faydalı uğraşlar faydasız işler’ sergisinin organizasyonunu Merve Ünsal ile birlikte üstlendi. 2014-2017 yılları arasında Öktem&Aykut ve Galeri Nev İstanbul’da sanatçı temsilcisi ve galeri koordinatörü olarak çalıştı. Yüksek lisans eğitimini İstanbul Bilgi Üniversitesi, Kültür Yönetimi bölümünde, lisansını İzmir Ekonomi Üniversitesi, Grafik Tasarım bölümünde tamamladı. Yazılarıyla, ağırlıklı olarak Art Unlimited, Borusan Contemporary Blog, SALT Online Blog, Milliyet Sanat ve Istanbul Art News yayınlarına katkıda bulunuyor. AICA Türkiye üyesi.