COVID-19 manzaralarla ilişkimizi değiştirdi. Bu baharda çoğumuz için keyif aldığımız tek manzara pencerelerimizin gösterdiğiydi.
Mahallelerimizin dışındaki sokaklara, tarlalara, dağlara ve meydanlara sadece kameralarla erişebildik. Nisan ayında enfeksiyonlar zirveye ulaştığında BBC, dünya başkentlerinden tanıdık yerleri insansız hava araçları kullanarak görüntüledi. Bu manzaraların terk edilmişliği ve sessizliği ürpertici ve büyüleyiciydi. İnsanlar olmadan, manzaralar daha sakin, daha temiz ve daha bir başka görünüyordu.
Hollandalı fotoğrafçı Ellen Kooi, terk edilmiş manzaralar üzerine kafa yoruyor. İmgelerinde çoğu zaman bir insan, bir nesne ya da bir fikir bir manzarada gizleniyor ve çevremizle nasıl ilişkilendiğimizi bize düşündürüyor. Modelleri çoğu zaman tek başına doğada düşüncelere dalmış genç yetişkinler; Kooi bu figürleri Hollanda’daki düz ve açık alanlara yerleştiriyor.
Sanatçı, sis altında veya gün doğarken dereleri, çayırları ve ağaçları olağanüstü bir yetkinlikle yakalıyor. Çalışmalarında doğa, manzaraya gizlenmiş figürlerin ruhsal çalkantılarını temsil ediyor. Velsen Lampen'de (2008) bir ağaç kütüğü üzerindeki bir kız, uzaktaki kente bakıyor. Kuzey Hollanda'daki bir eyalet olan Velsen’in caddelerindeki ışıklar, sanki kaçmayı deneyen bu firariyi yakalamış gibi onu aydınlatıyor. Velsen ve öndeki çayır arasındaki bir gölge alan, geçişlerin öfkesini ve belirsizliğini akla getiriyor.
Ellen Kooi, Velsen-Slootmist, 2003.
97 x 174,5 cm. Fuji Crystal arşiv baskısı, diasek dibond.
Figürleri ve manzaraları birleştiren bu resmetme biçiminde Hollanda Altın Çağı'nın resim geleneklerinin izleri görülür. Kooi’nin sahneleri Jacob van Ruisdael’in soğuk çam ormanlarına ve Hendrick Avercamp’in şehir manzaralarını izleyenleri resmettiği kış sahnelerine gönderme yapar. Bu ustalar gibi, güvenli bir mesafeden resmetmek manzaranın kendisini değiştirmiştir. Bir alandaki detay, potansiyel olarak dehşet verici, tüm yüzeyleri güzelleştiren koreografi içinde kaybolur. Ancak Kooi’nin mesafeyi kullanma biçimi gerilim de yaratır. Schoten’de (2014) Ophelia benzeri bir figür su altında yüzer, ancak bu figür, sürüklenen bir ceset de olabilir pekala. Millais'in Ophelia’sıyla aynıgelenekte (1852) bir natürmort olan bu imge, yaşamla ışıldarken aynı zamanda ölümle ilgili ipuçları verir. İzleyiciye gösterilen bir suç mahali olabilir. Bu mahal, görüntü, gizemle ve kötücül duygularla doludur.
Kooi Haarlem’de yaşıyor. Amsterdam’daki Merkez İstasyonu’ndan 25 dakikalık bir tren yolculuğuyla ulaşılabilen Haarlem, bir cinayet dizisi çekmek için ideal bir mekan. Kooi’nin işlerinde, koreografisi sanatçı tarafından belirlenmiş figürler, Balzac’ın kırsal hayatı anlatan İnsanlık Komedyası’nda yapmaya çalıştığına benzer bir amaçla imgeye yerleştirilirler. Haarlem ve çevresindeki tanıdık kişiler ve manzaralar, Kooi’nin evinin yakınlarındaki göl ve düşünmek için yürüyüşe çıktığı açık alanlar, birçok farklı panoramada tekrar tekrar karşımızda belirir.
Ellen Kooi, Schoten-Waterlelies, 2014.
110 x 163 cm. Fuji Crystal arşiv baskısı, diasek dibond.
Ancak Haarlem'in sükuneti izleyicide huzursuzluk yaratarak gerilim filmi estetiğine uygun bir ortam oluşturur. Sirjansland-meuwen'de (2009), bir kadın martıların önünde durur; sislerin arkasına gizlenmiş olan kasaba kadının arzularını hem somutlaştırır hem kısıtlar. Özgür görünse de aslında dışlanmıştır ve kaçıyor da olabilir. Bu anlar, Hitler’in 1940 ve 1945 arasında Hollanda'yı kontrol eden işgal rejimi Reichskommissariat Niederlande'nin yönetimi altında, özellikle küçük eyaletlerdeki Hollanda işbirlikçiliğinin çirkin tarihini hatırlatıyor. Mekanlar manzara tarafından denetim altında tutulmaktadır.
Kooi, Rijksakademie'de sanat eğitimi aldı. Sanatçının imgelerindeki kompozisyonlar sinema alanında ikinci bir eğitim aldığını düşündürüyor. Overveen-vogelmeer'de (2013) vahşi bir Avrupa bizonu görüntünün önünde yatan bir kadına bakarken sanatçı, bu karşılaşmayı yakalamak için Hitchcock’un sevdiği bir bakış açısını kullanıyor. Görüntünün yoğunluğu, kadının yüzünü görmememizden kaynaklanır. Bunun yerine bir film kamerasının bakış açısıyla manzaraya bakarız ve doğanın kaderini görürüz. Hitchcock gibi, Kooi’nin kamerası da fanteziler oluştururken gerçekleri kaydeder
Ama gördüklerimiz moda çekimlerinin cafcaflı görüntüleri değildir. Aksine, pandemi sırasında yaşadıklarımızı akla getirir bu işler ve Kooi’nin çalışmalarının kehanetvari özelliği bu şekilde ortaya çıkar. Geçenlerde gerçekleştirdiğimiz bir Zoom röportajında Kooi, "Bugünün sokağa çıkma yasakları ile geçmişteki terk edilmiş manzaralar arasında büyük bir fark yok," dedi.
“Eğer tarlalara ve göllere gidiyorsam bunu mutlaka günün erken saatlerinde yapıyorum. Yürüyüşe çıktığımda genellikle boş oluyorlar. Kendi işlerime baktığımda, şu yaşadıklarımızı öngörmüş olduğumu fark ediyorum. Diğer insanlardan da duyduğum bu. Bir arkadaşım şöyle dedi: 'Sen manzaraların bu boş halini hepimizden önce bildin!' Sanırım bu, manzaralarla nasıl ilişkilendiğimi ve onlarda ne gördüğümü kavramış birinin yorumuydu.”
Ellen Kooi, Menaldum-Mensen, 2004.
85 x 188 cm. Fuji Crystal arşiv baskısı, diasek dibond.
Kooi, manzaraları, “onları dolduranlar hakkında başka bir şey anlatmanın bir yolu olarak” kullandığını söylüyor. İnsan figürleri, “doğal bir şekilde sosyal mesafe oluşturuyorlar. Beden dilini ve insanların birbirleriyle ilişkilenmelerini seviyorum. Bedenlerini nasıl bir koreografiye tabi tuttuklarına bakarak insanlar hakkında birçok şey öğrenebilirsiniz.” Velsen-slootmist (2003) ve Menaldum Mensen'de (2004) mülayim karakterler manzaralarda sosyal mesafe kurallarına uygun biçimde şafak sökerken ve sis altında ayakta dikilirken görüntülenir.
Sosyal mesafe önlemleri yaşamı değiştirdikçe Kooi, Hollanda hükümetinin insanları bu çalışmalarda olduğu gibi bir koreografiye sokmaya çalıştığını fark etmiş. “Bu durum tabii ki iç mekanlarda çok daha açık bir şekilde görülüyor,” diyor ve ekliyor, “İnsanların mağazalarda dolaşma şekli bana dansı hatırlatıyor.”
Kooi, salgın başladığında yeni bir projeyle uğraşıyordu. “Zor bir dönemdi,” diyor. “Dışarıda çalışıyordum ve yasadışı bir şey yapıyor gibi hissettim. Bir başka zorluk da modellerimle ilgiliydi. Onları enfekte etmekten korkuyordum. Modellerim pandemi yüzünden zaten stres altındaydı ve saçlarını veya duruşlarını değiştirmelerini isteyerek onları daha fazla strese sokmaktan korktum. ”
Ama insansız manzaralar sanatçıyı heyecanlandırmıyor. “İnsansız hava araçları en ilginç bakış açısını sunmuyor. Bir insanın bir manzarayla nasıl bir ilişkisi olduğunu yorumlamak istiyorum. İnsansız hava araçlarının aldığı görüntülerde insanlar çok küçük ve onlarla bağlantı kurmanız mümkün değil. ” Söyleşi sırasında bir an durdu ve Zoom arka planım üzerine düşündü. “Kompozisyon ve form, koreografi ve psikoloji,” diyor. “Bir karakterin manzarasıyla ilişkisi. Evet, işte anlatmak istediğim hikaye bu.”
YAZAR HAKKINDA
The New York Review of Books'a yazan Kaya Genç, Publishers Weekly'nin 'hem araştırmacı hem edebi gazeteciliği en iyi şekilde yansıtan büyüleyici ve bilgilendirici bir derleme' olarak nitelediği Under the Shadow (I.B. Tauris) adlı kitabın yazarı. The Economist, Under the Shadow'un 'dengeli' bir üsluba sahip olduğunu söylerken Kaya'yı da 'dinlenmesi gereken bir ses' olarak tanımladı. The Atlantic dergisi, Kaya’nın çalışmalarını '2014’teki en iyi gazetecilik' çalışmalarına dahil etti. Yazıları The New York Times, The Nation, Paris Review, Times Edebiyat eki ve London Review of Books dergilerinde yayınlandı. Kaya İngiliz Edebiyatı üzerine doktorasını aldı. Artforum için eleştiri yazıları yazıyor. Royal Anthropological Institute de dahil olmak üzere farklı yerlerde konuşmalar yaptı; WNYC'deki Midday ve BBC'nin Start the Week programlarında dahil olmak üzere önemli programlarda canlı yayına katıldı.