Blog

Bir “İkinci Yeni” Medya Akvaryumu

7 Eylül 2021 Sal

Sönmez’in disiplinler arası okuma önerisinin son halkası olan Düş Suda’ya dahil olan imgeler önce Boğaz’ın boğazına, oradan da hepimizin ekranlarına takılıyor.

EVRİM ALTUĞ
evrimaltug@gmail.com

Borusan Contemporary, küratörlüğünü Dr. Necmi Sönmez’in üstlendiği Düş Suda sergisini, tevellüdü 1910’ların başına dayanan Perili Köşk’te ve İstanbul Boğazı ekseninde sürdürüyor. Sergi, başlığını geleneksel “mısracı” şiire karşı çıkarak, cümlenin “insanlaşması”ndan ( 1 ) yana bir tavır benimseyanİkinci Yenişiir akımı mensuplarından Edip Cansever’in 1970’te yazdığı, aynı adlı 10 bölümlük şiirden ( 2 ) alıyor. Aralarında Abdurrahman Öztoprak, Peter Coffin, Shirley Shor, Ekrem Yalçındağ, Thierry Dreyfus, Boomoon, Ellen Kooi, Roy Lichtenstein, Frank Thiel, Michael Wolf, Antti Laitinen, Rafaël Rozendaal, Jim Campbell ve Marizio Nannucci’nin yer aldığı koleksiyon sanatçılarına ait eserler, ilgili manzum metnin bölümleri ve yapının Boğaz ile girdiği konum ilişkisi üzerinden, tarihi binanın yedi katına serpilmiş bulunuyor.

2011 itibariyle hafta sonları ziyaretçi kabul etmeye başlayan ancak son bir buçuk yıldır dünyanın sosyal ajandasını ve kültürel tüketim alışkanlıklarını radikal biçimde dönüştüren pandemi süresince program içeriklerini tam zamanlı olarak çevrim içinde sunma kararı alan kurumun sergisi, izleyici nezdindeki varlığını, biçim ve içeriğindeki melez yankıların da refakatinde, 22 Mart 2022’ye değin, ağırlıkla dijital olarak sürdürüyor.

Fotoğraf, video, resim, ışık ve projeksiyon yerleştirmesi gibi farklı medyumlardan yapıtlarla örülü sergi projesi, tabiri caizse karantinanın fiziksel ve psikolojik kabından taşıyor; günümüz sanal evreninde DNA kodları gibi işleyen QR kodlarıyla donanmış Artırılmış Gerçeklik (AR) destekli yönlendirmeleriyle, sergiden 12 eseri kamusal alanda keşfetmeye ilişkin bir önermeyi, Emirgân Korusu’ndan Kuruçeşme Parkı’na uzanan bir güzergâha konumlandırıyor.

Düş Suda Sergi Rotası, Boğaz kıyısından görünüm.
Foto: Özge Balkan.

İmge ve bilgi, hayal ve gerçek arasında geçişken, biraz da özerk bir mecra doğuran Boğaziçi peyzajı bünyesinde ferahfeza konaklayan eserlerin ofis içi fiziki kurulumuna paralel Sanal ve Artırılmış Gerçeklik temelli kamusal gösterimini de içeren Düş Suda, binanın tarihsel hikâyesine göndermede bulunan “Perili” kimliğinin ( 3 ) kattığı mistik atmosferle psikoestetik deneyimine dair tasarımını tamamlıyor.

Dijital diğer mobil teknolojileri de değerlendirerek izleyicilerine zamansal, ekonomik ve lojistik imkânlar sağlayan sergi kapsamında sunulan “Düş Suda Sergi Rotasının içeriklerine değinmeden hemen önce şunu belirtmeliyim: Boomoon’un, Boğaz’da Balık Oyunu No.8 adlı eserinden ilhâmla mekâna has üretilen projeksiyon yerleştirmesi, günbatımından geceye Perili Köşk’ün eteklerinde çok, ama çok etkileyici bir görüntü sunuyor. *

İzleyici ve eserler arasındaki fiziksel mesafeyi en aza indirgemek niyetiyle, “bir tık ötemize” ( 4 ) taşınan sergide yine Boomoon’un imzasını taşıyan, Uzakdoğu pentürünün lezzetine vakıf, yalın ve ıssız panoramik peyzaj çalışması, İsimsiz 2561 Seorak, AR destekli mobil uygulama “Düş Suda Sergi Rotası” ile izlenebilen 12 eserden biri.

Sergi kapsamında Boğaz kıyısındaki sanal sergi rotasına taşınan bir diğer dikkat çekici yapıt, Frank Thiel’in ani sıcaklık değişimleri, yangınlar ve sellerle boğuşan dünyanın yaşadığı iklimsel aciliyete dönük bir hakikat belgesi olma özelliği taşıyan fotoğrafı. Alman sanatçının Arjantin-Patagonya’daki dünyanın en büyük üçüncü buzulunu görselleştirdiği heybetli eseri, serginin güncelliğini tasdik ederken biz insanlığın bu durum karşısındaki seyircilik düzeyini tahlil ediyor. Thiel, Borusan Contemporary Blog’a özel olarak İpek Çınar ile yaptığı ( 5 ) söyleşide, fotoğrafa dair şu bilgileri aktarıyor:

“60 metre yükseklikteki buzdan bir duvarın önünde durmak ve bu buzulların devasa ölçeğini idrak etmek, tüyler ürpertici bir deneyim ve temelde, sizin doğayla ilişkinizi, bu dünyadaki yerinizi sorgulatıyor. (...) Fakat buzulların bu kaçılamayan, aşkın, neredeyse büyülü, azametli ve biricik güzelliğini, haşmetini ve gücünü övmek bir yana, detaylarında bir sürü güzellik saklı.”

Bu yönüyle sergi rotasına referansla konuşmak gerekirse, seçkideki birçok yapıt, ilk bakışta güzel ve etkileyici görünmekle birlikte, ekolojik ve etik referanslarıyla izleyiciyi vicdanının tam orta yerinden avlamayı başarıyor: Bir kibir abidesi olarak ölümlü insanın kimliğini çözümlemeye çabası ve suretini saklama saplantısına (Shirley Shor, Otoportre), doğayla mücadelesine fakat yine ona dönme arzusuna (Antti Laitinen, Bu Benim Adam; Ellen Kooi, Overveen-vogelmeer), insanlaştırdığı dünyanın faniliğine (Eelco Brand, X.movi),yerküre üzerinde varoluş veyaşayış biçimlerimize dair göz yakan sahnelere (Michael Wolf, Yoğunluk Mimarisi #111) ve tüm bu yüzleşmelere ek olarak, doğrudan düşün “suyuna giden” melankolik, enerjik, soyut, akışkan işlere (Maurizio Nannuci, Hareket; Ekrem Yalçındağ, 195 Renk) yer veren seçkisiyle, “Düş Suda Sergi Rotası” ziyaretçilerinin umudunu tazeliyor.

Sevgili kalemdaşım İbrahim Cansızoğlu’nun da bir dalgıç misali yaptığı itinalı kişisel okumasıyla ( 6 ) pek keyif aldığım, hayli de bilgilendiğim Düş Suda sergisi, adeta Perili Köşk’e iltica eden bir mavi sonsuzluk önermesi. Fizikî ve mimarî olduğu kadar dijital ve kamusal bir çeşitleme olarak “her dalana başka bir derya” vadeden bu sergi, hele de pandeminin binada yarattığı “gerçek zaman ıssızlığı” ile dünyanın hüzünlü, yalnız ve ölümlü gerçekliğini kanıtlayan bir elektronik dip akıntısını çağrıştırıyor.

Sönmez’in belli bir süredir çeşitli edebiyatçılar üzerinden ortaya koyduğu etkileşimli, eleştirel ve disiplinler arası okuma önerisinin son halkası olan Düş Suda, 28 Mayıs 1986’da yine Boğaziçi’nde bulunan Aşiyan Mezarlığı’nda sonsuzluk uykusuna uğurladığımız şair Cansever’e atfen, dünyanın dört bir yanında üretilmiş eserlerden derlenen bir “İkinci Yeni” medya akvaryumu gibi. Ozan Cansever’e hüzünlü bir komşuluk yapan bu beynelmilel sesler, kelimeler, imgeler, önce Boğaz’ın boğazına, oradan da hepimizin ekranlarına takılıp, kalıyor…

 

*Yerleştirme, bir süreliğine bakıma alınmıştır. Güncellemeler için, Borusan Contemporary sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz.

 

Referanslar:

1- Yapacağı işin bilincine varmış ozanlar kabına sığamıyor artık. Hiç değilse zorlanıyor şiir, seçkin, soy bir anlatım yolu bulmak için savaşılıyor. Örneğin cümleler parçalanıyor; söze yeni bir devinim katılıyor böylelikle. Bir bakıma cümle tavır takınıyor, insanlaşıyor. Derken bir satır başı, bir parantez, bir diyalog… Bakıyorsunuz düzyazıya geçmiş ozan; anlatıyor, açıyor, anlamı genişletip yoğunlaştırıyor. Mısra yerine devinim, mısrayı ölçü yapmak yerine usu ölçü yapmak! (57-58) - https://tr.wikipedia.org/wiki/Edip_Cansever





 

YAZAR HAKKINDA
Evrim Altuğ
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema - Televizyon Bölümü ve İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Sahne ve Gösteri Sanatları Bölümü’nde (burslu olarak) bir süre eğitim aldı; aynı üniversitede Tasarım Kültürü ve Yönetimi Sertifika Programı’na katıldı. 2003’te yeniden faaliyete açılan Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Birliği - AICA Türkiye’nin kurucu üyeleri arasında yer aldı. Derneğin Türkiye biriminde iki dönem boyunca başkanlık görevini üstlenen ve halen yönetim kurulu üyesi olan Altuğ,  halen Art Unlimited, Gazete Duvar, Hürriyet Kitap-Sanat ve Arkas News gibi basılı ve dijital mecralarda kültür - sanat gazeteciliğini sürdürüyor. Açık Radyo'da Yolgeçen programına Rahmi Öğdül ile devam eden, SAHA derneğinin konuk yazar programına 2019’da seçilen Altuğ, yine Açık Radyo’da, İlksen Mavituna editörlüğündeki Açık Dergi kapsamında da kültür - sanat gazeteciliğini sürdürüyor.  Altuğ ayrıca, son dönemde de Zilberman Galeri'nin Istanbul direktörlüğünü üstlenmiş bulunuyor.

Sayfayı Paylaş