İnsan zaman içinde yaşayabilir ama donmuş, dural ve devinimsiz bir geçmişte var olacaktır.
Italo Calvino
DR. KUMRU EREN
Borusan Contemporary Müdürü
Boğaz, tıpkı İstanbul’un kendisi gibi, tarihi de katederek ilerler. Şehrin güney girişinde, Yedikule Surları ve Hisarı’nın az ilerisindeki Fişek Fabrikası’ndan, Boğaz’ın başka bir kerteriz noktası olan Rumeli Hisarı’nın yine hemen yanı başındaki Perili Köşk’e, kenti kateden Boğaz, anıları, geçmişi ve tarihi taşırken durağan ve hareketsiz geçmiş, değişken ve öngörülemeyen bugüne dönüşür. Bu kıyılar boyunca yolculuk eden herkes, bu iki nokta arasında aynı kent içinde binlerce başka kentle de karşılaşır. Bu kentler adeta görünmezler ancak herkes onların var olduğunu bilir.
İşte yaşadığımız megapol içinde katmanlanan bu kentler, Italo Calvino’nun 1970’lerde kaleme aldığı öyküyü anımsatır. Görünmez Kentler Marco Polo’nun Tatar İmparatoru Kubilay Han’a sunduğu bir dizi gezi notunu konu alır. Elbette bu notlar, Marco Polo’nun tarihte Venedik’ten Çin’e yaptığı geziye ait öykülerinin derlendiği Il Milione’den bağımsızdır. Calvino, bugün dünyanın nasıl tek bir şekle büründüğünü gözler; “başka yer”in yitirildiği küresel medya dünyasının eleştirisini yapmakla kalmaz, aynı zamanda bir antidot geliştirir. Henüz 1970’lerde kent yaşamının kriz noktasına yaklaştığımızı - bugün iklim krizi olarak adı değişen ekolojik krizi - öngörmüş, yaşanmaz bir hâl almaya başlayan kentlerin kalbinden kendi deyimiyle bir rüya yaratmıştır. İçinde yaşadığımız “megapol” adeta tüm dünyayı kaplayan tek, sürekli bir kenttir.
Calvino’nun zaman ve mekândan bağımsız, hayalî kentleri aynı zamanda takas yerleridir; ancak söz konusu edilen salt ekonomik bir takas değildir. Mübadele alanı oldukça geniştir; anılar, geçmiş ve kader değiş tokuş edilir. Burada nesneler insan üzerinde henüz zafer kazanmamıştır.
Fişekhane binasının verdiği duygu, Calvino’nun Görünmez Kentler’ini ister istemez çağrıştırır; zira yapı, bugün yer aldığı bina kompleksinin içinde ayrıksı, anıtsal ve zamansız bir sembol gibi parlamaktadır. Öncüllük, ardıllık hiyerarşisinden bağımsız, zamanın lineer çizgisinden kopuk, sınırsız olasılığın kesiştiği bir noktadır. Yanı başındaki Yedikule Surları’ndan, Perili Köşk’e kadar, İstanbul’un içinde yaşayan ve barınan her bireyine ayrı bir atlas sunması gibi, bu mekân da ev sahipliği yaptığı yapıtlarla girdiği diyalogla ayrı, “rizomik” denebilecek bir anlatı geliştirmiştir. Boomoon’un Boğaz izlenimlerinden, Reinhard Görner’in görkemli kütüphanesine; U Ram Choe’nin ışıltılı avizesinden, Daniel Rozin’in gizemli aynasına; Michael Wolf’un sıkışık megapolünden, Daniel Canogar’ın tükettiklerimizi, şehrin atığını toplayan rögar kapağına kadar, tek bir espas içinde görünmeyen pek çok kenti katman katman inşa eder.
Video yerleştirmeleri, fotoğraf, ışık heykelleri, Artırılmış Gerçeklik gibi, görsel sanatların yeni ifade olanaklarını kullanarak temsil alanının sınırlarını sorgulayan yapıtlara odaklanan Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’nun karakteristik özelliklerini yansıtan, deneysel ve dijital eserlerinden bir seçkinin inşa ettiği bu kent, sanatçıların gözünden anıları, geçmişi ve kaderi bugünün anlatısıyla takas ederek, izleyiciye teslim etmiştir.
YAZAR HAKKINDA
Dr. Kumru Eren
Kültür varlıkları alanında iş geliştirme ve koleksiyon yönetimine yoğunlaşan Kumru Eren, ulusal ve uluslararası koleksiyon ve kurumlara danışmanlık verdi. Baksı Kültür Sanat Vakfı, Baksı Platformu Koordinatörlüğü’nü yürüttü. Marmara Üniversitesi’nde bir süre “Eleştirel Sanat Kuramları” dersi verdi.
Sergi katalogları ve sanatçı monografileri için makaleler kaleme aldı.
ICE, Istanbul Art News, Artam, Varlık, Hürriyet Kitap Sanat, Hürriyet Seyahat gibi kültür sanat yayınlarında makale, eleştirileri ve izlenimleri yayınlanmıştır. “Türkiye’de Çağdaş Sanatta Küreselleşme” fenomenini Jean-Luc Nancy düşüncesi üzerinden savunduğu tezi ile doktor ünvanını almıştır.
AICA (Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği) üyesidir. Halen, Borusan Contemporary’nin yönetim görevini üstlenmektedir.